15 Nisan 2008
Bazı solculardan farklı olarak, insan hakları konusundaki gayrımuntazam sicili yüzünden (temel ihtiyaçları karşılama bakımından örnek alınması gereken, ama insan haklarına saygı gösterme konusunda kabul edilemez) Fidel Castro’nun yanılmaz biri olduğunu asla düşünmedim.
Bununla beraber, 2007 başında biyoyakıtlar konusunda yaptığı uyarı irkiltici bir kehanete dönüştü. Castro, Hugo Chavez’le bir sohbetinde, arabalara enerji sağlamak için tarım ürünlerinin kullanılmasının gıda fiyatlarını arttıracağı ve trajik sonuçlar vereceği konusunda uyarıda bulunmuştu.
Bir yıldan fazla bir süre sonra, yorgun bir paryanın sözleri Batı kuruluşlarından birinin temel direği tarafından resmi olarak dile getirildi. Bush hükümetinin eski üyesi ve Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, geçtiğimiz günlerde, “herkes, biyoyakıtlara düşünmeden saldırmanın yarattığı etkilere yakından bakmalı” dedi.
Ve henüz, AB politikasını belirleyen en üst düzey, biyoyakıtların Meksika’dan, Moritanya’ya kadar hayat pahalılığı sebebiyle sefalete yol açmaktan kısmen de olsa sorumlu olabileceği fikrini kabul etmekte isteksiz. Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, suçu düşünebildiği bütün diğer faktörlere atmaya çalıştı; Barroso'nun ekibindeki enerji politikalarından sorumlu Andris Piebalgs da biyoyakıtların “günah keçisi” haline geldiğini iddia etti
Doğrusu, AB yöneticileri arasında bu konuyla ilgili memnuniyetsizlik ifadeleri var. Yardım geliştirme ve çevreden sorumlu Komisyon üyelerinden ikisi, Louis Michel (pdf) ve Stavros Dimas, Ocak ayında, Avrupa‘nın biyoyakıt politikasından endişe duyduklarını, açıkça dile getirdiler. Buna rağmen, Komisyon üyeleri vurdumduymaz devlet memurları gibi suskun kaldılar. Geçen yıl iklim değişikliğiyle mücadele etmek için tasarlanan tedbirler paketinin içinde birliğin başkan ve başbakanı tarafından belirlenen hedefler yüzünden biyoyakıtları desteklemek zorundalar. İşin aslı, AB 2020’ye kadar nakliye ihtiyacının %10’unu biyoyakıtlardan karşılayacak.
Komisyon’un, hiç bir meşru gereklilik olmaksızın AB hükümetlerine karşı su götürmez bir şekilde itaatkâr tavrının farkındayım. Halbuki, Komisyon üyelerinin, teorik olarak, özellikle çevresel meselelerde, ulusal sermayedarlarla sıkı bir çekişmeden geri kalmaması beklenir.
Barrosso’nun vaziyetini en fazla şaşırtıcı yapan şey ise, kendi bilimsel danışmanlarının görüşlerine aldırmaması. Komisyon araştırma merkezi, biyoyakıt kullanımının ekolojik bedelinin, getireceği herhangi bir yarardan kesinlikle daha ağır olacağına inanmaktadır. Avrupa Çevre Ajansı biyoyakıtların dikkate alınması gereken olası etkilerinin kapsamlı bir şekilde araştırılana kadar, söz konusu %10’luk hedefin ertelenmesi çağrısında bulundu.
Komisyon’un böyle bir öneriyi niçin kibirli bir şekilde tersyüz ettiğine ilişkin getirebileceğim tek kabul edilebilir açıklama, Komisyon’un bağımsız kafalı bilim insanlarından ziyade, birlik oluşturmuş çıkar çevrelerinin görüşlerine daha duyarlı olmasıdır. Komisyon’un biyoyakıtlar konusunda dile getirdiği politika, geçen yıl biraraya gelen, Araştırma Danışma Kurulu (pdf) ve Avrupa Biyoyakıt Teknolojisi Platformu gibi iki “bilirkişi grubu” tarafından hazırlanan makaleyi yansıtır.
Bu oluşumların her ikisinin de ne çevre ne de gıda güvenliği konusunda bir duyarlılık taşıdığı söylenemez. Aksine, araba imalatçılarının temsilcileri, dev petrol, kimya ve biyoteknoloji firmaları, endüstriyel çiftçiler ve başkanı tarafından herkesin temiz gıda ve su tüketme hakkına sahip olması bir “aşırılık” olarak yorumlanan Nestlé tarafından tahakküm altındadır.
Komisyon böyle yakınlıklar oldukça, Barroso’nun açlık gibi bir felakete karşı niçin bu kadar katı bir şekilde kayıtsız kaldığını anlamak kolaylaşır.
İngilizce aslından Türkçe'ye çeviren: Sevda Bulduk